Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Mart, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Düşünüyorum da...

Okullardaki münazara çalışmalarında öğrencilere bir konu veriliyor... Sen bunu savunacaksın, sen de aksini savunacaksın deniliyor... Çocuklar mezun oluyor, iş güç sahibi oluyor, hatta televizyonlara çıkıyorlar... Hâlâ karşısındakini kendi inanmadıkları şeylere ikna etmek için mücadele ediyorlar... Tartışma programlarında kendi düşüncelerini karşısındakine ne şekilde olursa olsun kabul ettirmek bir başari ölçüsü olmamalı. Çocuklara kendi inanmadıkları şeyleri savunmamaları ve peşin hükümlü olmamaları düşüncesi aşılanmalı öncelikle... ***         “hadi gel yıkalım şu süleymaniye’yi desen,         iki kazma kürek, iki de ırgat gerek,         ancak hadi gel yapalım şunu geri desen,         bir sinan, bir de süleyman gerek.” Belki de daha fazlası!.. Bazen yıktığını kendisi bile tekrar yapamaz insan!.. Doğru zamanda, doğru yerde buluşmak gerekir büyük işler için... Ve en önemlisi, o ruha sahip olmak gerekir!.. Yit...

Büyükşehir kalabalıklarına çözüm önerisi...

Büyükşehirlerin özellikle İstanbul'un trafik, stres, kalabalık, gürültü (şimdilerde covid19) gibi sorunlarına çözüm olarak, y oğunluğun fazla olduğu kurumlarda örneğin nüfus müdürlüğü, vergi daireleri, bankalar vb. imkan olan kurumlarda ikili vardiya uygulamasına geçilmesi bir çok probleme kendiliğinden çözüm getirir aslında...  Bu yapıldığında; aynı bina bütün tefrişatıyla birlikte iki sefer kullanılarak mekan avantajı sağlanmış, kalabalık kuyruklar zamana yayılarak bekleme süresi azaltılmış, en önemlisi trafiğin yoğun saatleri zamana yayılmış olacak!.. Bankalar ve resmi kurumlar etrafında mesai saatlerinde oluşan park yeri sorunu zamana yayılacağından bir ölçüde azalmış olacak... Aynı şey hastahane ve üniversiteler için de geçerli olabilir. Üniversitelerde de tercihe bağlı olarak akşam geç saatlere kadar ders konabilir. Poliklinikler iki vardiya olarak geç saatlere kadar çalışabilir. Aynı mekanda daha az sayıda çalışan ve müşterinin bulunması içerideki havayı değiştirir, ...

Alternatif Türkiye Tarihi, 1850-1950 "Yıldıray Oğur"

2018 yılından geriye, bu 200 yıllık tarihe bakınca, bu ülkenin insanlarının ülkelerini çok sevdiklerini ama bunun çoğu kez platonik bir aşktan ibaret kaldığını görüyor insan. Bu ülke, maalesef insanlarını, onların kendisini sevdiği kadar sevemedi. Daha doğrusu, her dönem bir kısmını sevdi, bir kısmına üvey evlat muamelesi yaptı. Onları oldukları gibi kabul edemedi. Günün sonunda herkes bir kere düşman, herkes bir kere üvey evlat, herkes bir kere kara koyun, herkes en az bir kere mağdur ve gücü ele geçirdiğinde herkes en az bir kere zalim oldu. En azından burada eşitlendik. Ama henüz bunun farkında değiliz... Herkes yüzde 50 haklı yüzde 50 haksız, herkes yüzde 50 mağdur, yüzde 50 zalim çıktı. Ama aynı herkes yüzde yüz haklılık, yüzde yüz mağdurluk iddiasından da vazgeçmedi, vazgeçmiyor. Bunu fark ettiğimizde, kimsenin mağdur ve zalim olmayacağı, ilk fırtınada çökmeyecek, altında herkesin kendisi gibi var olacağı sağlam bir çatı inşa edebileceğiz. Ya da sırayla zalimlik, ...