Eskiden iktidarı ötekileştirerek vatandaştan oy
toplamaya çalışan bir muhalefet ve karşısında değişik partilerden ılımlı
siyasetçilerin bir araya gelmesiyle oluşan bir siyasi hareket olan iktidar
vardı.
Birleştirici dili ve vaatleriyle ılımlı ve kapsayıcı bir kadro hareketi
olarak yola çıkan iktidar gün geçtikçe oylarını artırmış, geniş kitleleri
etkisi altına almıştı.
2001 krizinde dibi görmüş olan vatandaş, muhalefetin
bütün ötekileştirme çabasına rağmen, peyder pey iktidar kanadına yönelmiş, muhalefet "ama onlar" dedikçe daha fazla oy verir olmuştu iktidara. Tabi o zamanlar seçim
öncesi kullanılan dil balkon konuşması ile pekiştirilir daha fazla birlik
beraberlik vaat edilirdi…
Muhalefet kanadındaki ötekileştirme o derece
etkiliydi ki, yıllarca iktidara oy verip bunu çevresinden gizleyenler olmuştu. Yıllar
sonra, yaşanan ekonomik sıkıntılar nedeniyle yapılan bir iş toplantısında,
toplantıya yöneticilik eden ülkenin önde gelen iş adamlarından birisi (iktidarı
kastederek) “kimler oy verdi” diye sormuştu. Sosyal demokrat bir kurum
olmasıyla bilinen kurumun franchising ortaklarından el kaldıran olmayınca:
“Çekinmeyin çekinmeyin, ben de verdim, istikrar dedik, o dedik, bu dedik
hepimiz verdik” demişti.
Sonraki yıllarda devran öyle değişmişti ki
artık iktidara oy verenler değil vermeyenler kendilerini gizlemeye
başlamıştı.
İktidar gücünü her geçen gün artırırken zamanın muktedirleri önüne olmadık engeller çıkarmaya çalışıyor, iktidar
adayının Cumhurbaşkanı seçilmesinin önüne geçebilmek için daha önce hiç
kimsenin aklına gelmeyen 367 kuralı atılıyordu ortaya.
Konulan her engel aşıldıkça iktidar gücünü
katlıyor, katladıkça o eski ılımlı dilinden uzaklaşıyor, siz miydiniz vaktiyle
bize bunu bunu yapan moduna geçiyordu.
Değişen parti politikası sonucu
iktidarın ilk yıllarında destek vermeyen bir kitle iktidara desteğini sunmaya
başlıyor (ilk yıllarda karşı çıkıp sonradan destekleyen ve partinin liberal
politikalarını desteklerken sonradan mesafe koyan benim gibilere hain muamelesi
yapan çok kişi biliyorum) önceden destekleyen bir kitle ise uzaklaşıyordu.
Yıllar sonra ötekileştirme yoluyla bir arpa
boyu yol alınamayacağını anlayan muhalefet geçmiş günahlarından nedamet
getirmesede hatasını anlamış, ötekileştirmeyi bir kenara bırakıp iktidarın o
ilk zamanlar kullandığı ılımlı dili kullanmaya başlamıştı.
Bu arada iktidarın siyasi kadroları her geçen
yıl yenilenmiş farklı görüş ve düşünceden gelen ılımlı siyasetçiler tek tek
elenmiş; kadrolar yenilendikçe sertleşen, ötekileştiren dil gün geçtikçe
yükselmeye başlamıştı.
Son tahvilde partide değişen politikalara
itiraz edebilen hemen hiç kimse kalmamış, bu arada atı alan Üsküdar’ı geçmiş, Anayasa
vb. yüksek mahkemelerin yapısı değişmiş, iktidar aynı zamanda muktedir olmuştu.
Bunun gerçekleşmesinde iktidarı ayak
oyunlarıyla devirip muktedir olmak isteyen cemaat yapılanmasının payı büyük.
Fetö’nün iktidarı devirmek için yaptığı her tezgah ayaklarına dolanmış kendi
sonunu hazırladığı gibi iktidarın muktedir olmasına merdiven olmuştu...
Gelinen noktada ortada duran, kutuplaşma ve ötekileştirmeden hoşnut olmayan kitle siyasi arenada kendisini
temsil eden bir parti olsun olmasın verdikleri ve vermedikleri oylarla sonucun
belirlenmesinde önemli bir rol oynuyor.
İktidar ve muhalefet cenahı dünya görüşü ve
siyasi beklentiler açısından çok çeşitli katmanlardan oluşmakla birlikte kendi
içinde kitle kitle yer değiştirmeler yaşarken, güçlü oldukları zamanlarda
ötekileştirme ve kutuplaştırma politikalarına abanıyor zayıf olduğu zamanlarda
ılımlı ve kapsayıcı söylemlere yönelerek ortada duran kitlenin desteğini almaya
çalışıyor.
Daha kısa bir zaman önce ötekileştirme politikasının sonuçlarıyla yüzleşmiş olan iktidar cenahı aynı şeyi yaparak bu sefer farklı bir sonuç çıkmasını umuyor.
Gazete manşet atmış: "Sağlam çalmışlar" diye. Oysa gerekçe de öyle bir şey yazmıyor. Kamu görevlisi bulunmayan sandık kurulları nedeniyle kural ihlali gibi bir şeyler gevelemiş... Oysa aynı kural ihlali önceki seçimlerde de vardı. Yüz oy farkla iktidar partisinin adayı seçimi kazanmış olsa atı alan Üsküdar'ı geçer miydi!?
Siyasi partilerin hamasi söylemlerle durumu manipule etmeleri olmaması gereken ama Türkiye gerçeğinde artık kanıksadığımız bir şey. Ama mahkemelerin bu manipulasyonlara alet olması haklı olduğunuzda bile güçlü olan karşısında kaybetmeye mahkum olduğunuz duygusuna yol açar ki, öyle bir atmosferde geleceğe dair hayaller kuramazsınız! Daha önce durum farklı mıydı derseniz, asıl sorunumuz da bu aslında. Bir şeylerin düzelmesini beklerken gücü eline geçirenin geçmişte şikayet ettiği ne varsa onu yapar hale gelmesi...
Daha kısa bir zaman önce ötekileştirme politikasının sonuçlarıyla yüzleşmiş olan iktidar cenahı aynı şeyi yaparak bu sefer farklı bir sonuç çıkmasını umuyor.
Gazete manşet atmış: "Sağlam çalmışlar" diye. Oysa gerekçe de öyle bir şey yazmıyor. Kamu görevlisi bulunmayan sandık kurulları nedeniyle kural ihlali gibi bir şeyler gevelemiş... Oysa aynı kural ihlali önceki seçimlerde de vardı. Yüz oy farkla iktidar partisinin adayı seçimi kazanmış olsa atı alan Üsküdar'ı geçer miydi!?
Siyasi partilerin hamasi söylemlerle durumu manipule etmeleri olmaması gereken ama Türkiye gerçeğinde artık kanıksadığımız bir şey. Ama mahkemelerin bu manipulasyonlara alet olması haklı olduğunuzda bile güçlü olan karşısında kaybetmeye mahkum olduğunuz duygusuna yol açar ki, öyle bir atmosferde geleceğe dair hayaller kuramazsınız! Daha önce durum farklı mıydı derseniz, asıl sorunumuz da bu aslında. Bir şeylerin düzelmesini beklerken gücü eline geçirenin geçmişte şikayet ettiği ne varsa onu yapar hale gelmesi...
Aynı şeyleri yapıp farklı bir sonuç beklemek
delilik der Einstein!
Yorumlar
Yorum Gönder