Kader konusu yıllarca kafamda bir soru işareti olarak durduktan ve yıllardır kafamı karıştıran binlerce sesten sonra; beni “kaderinde ne varsa onu yaşarsın” anlayışına mahkum olmaktan kurtaran, bir tek ”Mustafa İslamoğlu’nun kitaplarında karşılaştığım cümleler olmuştu…
“Kadir, kudret gibi Kur’ani kelimelere güç yetirmek fiili çerçevesinde anlamlar yüklemek yeni mealcilerin geçmişten tevarüs ettiği bir alışkanlık, daha doğrusu bir peşin kabul.
Hicri ikinci ve üçüncü yy. da kızışan, hatta etrafında yapılan tartışmalar kısa zamanda mezhepleşen kader konusu kelamcıların kendi nazariyelerini kadere iman adı altında cahil kitlelerin eline tutuşturmasıyla hizip kavgaları arasında Kur’ani kader inancının kaynayıp gitmesine yol açmıştı...
Eğer insan iradesiz, güçsüz ve zorunlu kurallara tabi zavallı bir varlıksa, kendini ispatlaması için çalışıp didinmesi bir şeyi değiştirmeyecek, sonuçta iş olacağına varacaktı...
Kader tüm çağrışımlarıyla “ölçü” anlamına kullanılır, “Allah her bir şey için bir ölçü (kader) koymuştur.” Arının kaderi bal yapmak, dünyanın kaderi dönmek, insanın kaderi ise seçmektir... İnsanın kaderi kendisine verilen iradesiyle “seçme” hürriyetidir. İyiyi yada kötüyü, aydınlığı yada karanlığı, yüceliği yada cüceliği, hakikati yada yalanı seçmek… Yalnız kendisine verilen iradeyle, akılla seçmek…
Kur’an’ın haber verdiği gerçek: “İnsan için ancak çalıştığı kadarı vardır” demiyor muydu?
Elbette Allah insanoğluna seçim ve iradeyi değilde melekler gibi itaati kader olarak yazabilirdi.
O zaman bu kaderin dışında kalmaya hiçbir fert güç yetiremez ve istese de istemese de herkes melekler gibi olurdu. Ama Allah itaatı değil seçim ve iradeyi insanın kaderi olarak yazdı.” diyordu Mustafa İslamoğlu kitabında.
Hicri ikinci ve üçüncü yy. da kızışan, hatta etrafında yapılan tartışmalar kısa zamanda mezhepleşen kader konusu kelamcıların kendi nazariyelerini kadere iman adı altında cahil kitlelerin eline tutuşturmasıyla hizip kavgaları arasında Kur’ani kader inancının kaynayıp gitmesine yol açmıştı...
Eğer insan iradesiz, güçsüz ve zorunlu kurallara tabi zavallı bir varlıksa, kendini ispatlaması için çalışıp didinmesi bir şeyi değiştirmeyecek, sonuçta iş olacağına varacaktı...
Kader tüm çağrışımlarıyla “ölçü” anlamına kullanılır, “Allah her bir şey için bir ölçü (kader) koymuştur.” Arının kaderi bal yapmak, dünyanın kaderi dönmek, insanın kaderi ise seçmektir... İnsanın kaderi kendisine verilen iradesiyle “seçme” hürriyetidir. İyiyi yada kötüyü, aydınlığı yada karanlığı, yüceliği yada cüceliği, hakikati yada yalanı seçmek… Yalnız kendisine verilen iradeyle, akılla seçmek…
Kur’an’ın haber verdiği gerçek: “İnsan için ancak çalıştığı kadarı vardır” demiyor muydu?
Elbette Allah insanoğluna seçim ve iradeyi değilde melekler gibi itaati kader olarak yazabilirdi.
O zaman bu kaderin dışında kalmaya hiçbir fert güç yetiremez ve istese de istemese de herkes melekler gibi olurdu. Ama Allah itaatı değil seçim ve iradeyi insanın kaderi olarak yazdı.” diyordu Mustafa İslamoğlu kitabında.
İnsan seçtiklerinden dolayı sorumluydu. Çünkü iyiyi yada kötüyü seçmek insanın kendi elindeydi. Evet insanın başına gelebilecek kazalar musibetler her zaman kendi elinde olmayabilirdi. Kaza yapan arabanın sizin bindiğiniz araba olup olmaması yada depremin sizin bulunduğunuz şehirde meydana gelip gelmemesi, komşunuzun yeni evi yıkılırken sizin eski evinizin ayakta kalması, bindiğiniz uçağın bir sebepten ötürü düşmesi yada Titanik’in batmış olması insan iradesiyle olan bir şey değildi elbette. Öyle olsaydı o kazaların felaketelerin hiçbirisi olmazdı. Ama o felaketlere karşı insanların takındığı tavır onların kaderi (seçimi) olsa gerek…
Kimi insan başına gelen felaket karşısında isyan ederken, kimisi de böyle bir felaketle bir daha karşılaşmamak için ne yapması gerektiğini planlıyor. Bunu yapanlar felaketler karşısında bizimki gibi büyük kayıplar yaşamazken, biz Allah’ın takdiri deyip geçiyoruz... Oysa ki Allah’ın insanlar için takdiri seçim yapmaları… Sağlam yada çürük evler yapmak, insanların ölmesine sebep olmak yada olmamak, iyi yada kötü yaşamak…
Kimi insan başına gelen felaket karşısında isyan ederken, kimisi de böyle bir felaketle bir daha karşılaşmamak için ne yapması gerektiğini planlıyor. Bunu yapanlar felaketler karşısında bizimki gibi büyük kayıplar yaşamazken, biz Allah’ın takdiri deyip geçiyoruz... Oysa ki Allah’ın insanlar için takdiri seçim yapmaları… Sağlam yada çürük evler yapmak, insanların ölmesine sebep olmak yada olmamak, iyi yada kötü yaşamak…
Yorumlar
Yorum Gönder