Ana içeriğe atla

Platon (Eflatun)un "Devlet" inden Sokrates’in ölümü

Her çeşit insanla ahbapça, dobra dobra konuşur, her düşündüğünü herkese açıkça söyler, devletin politikasına da yalnızca seyirci, tenkitçi olarak karışırmış. Konuşmalarında asıl güttüğü amaç, herkesi bildiği inandığı şeyden şüphe ettirmekmiş. En çok söylediği iki sözden biri, “Benim tek bildiğim, bir şey bilmediğimi bilmektir” öteki de, “Kendini tanı” sözüymüş. Gençliğin ahlakını bozuyor diye 275’e karşı 281 oyla ölüme mahkum edildiğinde de kendisini kurtarmak için ne düşüncelerinden kısıntı yapmış, ne de kaçabileceği halde kaçmış; dostları arasında baldıran zehrini, şarap içer gibi içmiş!..
Ölmek, onun düşüncelerinin kaçınılmaz sonuydu. Bir bakıma da en büyük eseri ölümüdür. Onun için bu ölümü –okuyacağınız “Devlet”in de belki asıl kaynağı olan bu ölümü- Platon’un ağzından anlatacağız size:
Sokrates: “Artık gidip yıkanma zamanı geldi. Zehri içmeden önce yıkanmak yerinde olur sanırım” dedi. O zaman Kriton söze karıştı: “Peki Sokrates, dedi; buradakilerden ve benden, çocukların ve daha başka şeyler üstüne isteklerin nedir? Ne dileğin varsa söyle; sevdiğimiz için seni, canla başla yaparız”. “Ne mi istiyorum sizden? dedi, her zaman ne istedimse onu: Kendi kendinize iyi bakın, böylece hem benim için, hem de kendiniz için gereğinde yapılacak olanı seve seve yaparsınız; şimdiden söz vermeseniz bile. Ama kendinize bakmazsanız, eskiden ve bugün konuştuklarımızdan çıkan sonuçlara göre yaşamazsanız, ne kadar söz verseniz, ne kadar yemin de etseniz boştur”. “Peki öyle olsun, dedi Kriton, elimizden geleni yaparız. Ama nasıl gömelim seni? Onu söyle bari”. “Nasıl isterseniz öyle. Ölünce artık tutamazsınız ki beni, kaçmış olurum elinizden”.
Bunları söylerken tatlı tatlı güldü, bize doğru bakarak: “Dostlar, dedi, Kriton’u bir türlü inandıramıyorum ki, asıl Sokrates şu anda sizlerle konuşan, her sözüne belli bir düzen veren Sokrates’tir: Ona kalırsa ben biraz sonra ölecek olan Sokrates’im: Nasıl gömüleceğini sorduğu Sokrates...”
Yıkandıktan, karısıyla ve çocuklarıyla vedalaştıktan sonra fazla bir şey konuşulmadı artık.
On birlerin adamı içeri girdi. Sokrates’in önüne gelerek: “Sokrates, dedi, sen başkaları gibi değilsin; onlara hakimlerin adına zehri içmelerini söylediğim zaman kızıyorlar bana, küfrediyorlar. Sen buraya gelmiş insanların en değerlisi, en anlayışlısı, en iyisisin. Bunu bir çok davranışların gösterdi bana. Bugün bile, bana hiç kızmadığını görüyorum. Ölümüne kimlerin sebep olduğunu, kimlere kızman gerektiğini biliyorsun da ondan... Haydi uğurlar olsun. Madem kurtuluş yok, bari rahat ölmeye çalış”. Sözlerini bitirirken başını arkaya çevirip ağladı ve gitti. Sokrates arkasından: Sana da uğurlar olsun, dediğin gibi yaparım” dedi. Sonra bize döndü: Ne iyi adam, dedi, buraya geldim geleli sık sık görmeye geldi beni, zaman zaman da konuştuk onunla; az bulunur böylesi; bugünde candan ağladı benim için. Haydi Kriton, dediğini yapalım adamın dediğini. Getirsinler zehri hazırsa, değilse söyle de ezsinler”. O zaman Kriton “Evet ama, dedi, bilirsin ki, çokları zehri geldikten çok sonra içerler. Daha önce güzel yemekler yer, şarap içerler; bazıları isterse dilediğiyle sevişir bile. Madem vakit var, acele etme sende”.
Kriton, dedi Sokrates; o adamlar böyle yapmakla haklıdırlar, çünkü bununla bir şey kazandıklarını sanırlar; bense yapmamakta haklıyım, çünkü bir şey kazanacağımı sanmıyorum. Zehri biraz daha geciktirmekle kendi kendime gülünç olurum, hayata boşuna yapışıyorum, tükenmek üzere olan bir şeyi tutmaya çalışıyorum diye. Haydi, haydi dediğimi yap boşuna karşı koma bana.”
Bunun üzerine Kriton köşede bekleyen uşağa işaret etti. Uşak çıktı, biraz sonra zehri verecek adamla döndü. Onu görünce Sokrates: “Gel bakalım ahbap dedi; bu işleri en iyi bilen sensin, söyle bana yapacağımı”. “Kolay, dedi adam, içtikten sonra odanın içinde dolaşırsın, bacaklarında bir ağırlık duyunca uzanırsın, zehir de yapacağını yapar”. Bu söz üzerine tası uzattı. Sokrates tası aldı ve inanır mısınız Ekhekrates ne rengi attı, ne bir şey... Herhalde Tanrılara dua etmeme izin vardır; öteye gidişim kolay olsun diye; dilerim öyle olsun”. Bunu söyler söylemez hiç yüzünü buruşturmadan tası su içer gibi dibine kadar dikti.
O ana kadar hepimiz ağlamamak için kendimizi tutmuştuk ama zehri içtiğini görünce dayanamadık artık. Ben de boşandım. Başıma çektiğim örtünün altında ona değil, kendi kendime, böyle bir insanın dostluğundan olacağıma ağlıyordum. Kriton benden önce boşanmış, kalkıp uzaklaşmıştı. Başından beri ağlayıp duran Apollodoros, şimdi gözyaşlarına acılı, öfkeli bağrışmalarını da kattı. Onun bu hali Sokrates’ten başka oradakilerin yüreklerini sarstı.
Sokrates: “Ne oluyorsunuz, dedi, ne tuhaf adamlarsınız, insan böyle uğursuz sözler duymamalı ölürken. Haydi tutun kendinizi dayanıklı olun!”
Bir ara bacaklarım ağırlaşıyor dedi. Adamın söylediği gibi sırt üstü uzandı. Adam elini bastırıp Sokrates’in bacaklarını yokluyordu. Soğuma yavaş yavaş yukarılara doğru çıkıyordu. Göğsüne dokunarak, soğuma yüreğine yaklaşınca gidecek, dedi. Soğuma karnına doğru yayılmıştı ki, yüzüne örttüğü örtüyü kaldırdı, şu sözler dudaklarından çıkan son sözler oldu: “Kriton, dedi Asklepios’a bir horoz borcumuz var, dostlar ödemeyi unutmasın sakın!”
Platon’un Devlet’inden:
“Babalar oğullarına doğru adam olacaksın derler, doğru yolu gösterirler; eğitimcilerin de yaptığı budur. Ama doğruyu doğruluktur diye değil, insana iyi ün kazandırdığı için överler. Onlar için önemli olan ün kazanmaktır” diyordu Sokrates diyaloglarında.
Tanrıların da beğenmesini hesaba katarak, dini bütünlerin kavuşacağı nimetleri saymakla bitiremezler...” “Bu sözlerin en tuhafı, Tanrılar ve iyilik üstüne söylenendir. Çok defa Tanrılar iyilere belalarla dolu kötü bir hayat, kötülereyse tam karşıtı bir hayat bağışlarlarmış...”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar