Büyük işler başarmak için “bilgi-birikim, yetenek, istek-azim ve imkan” şartlarının bir araya gelmesi gerekir. Son zamanlarda
büyük işler başaran iki insanımız dışında biz bu dört şartı bir araya
getiremiyoruz bir türlü…
Nobel Kimya ödülü sahibi gururumuz Aziz Sancar Türkiye’de
olsa o ödülü alma şansına sahip olabilir miydi acaba!? Amerika’nın en büyük
başarısı; dünyadaki Aziz Sancar gibi yetenekleri bünyesinde toplayıp onlara gerekli imkanı sunmasıdır.
Bir diğer örnek Selçuk Bayraktar. Türkiye ve Dünyanın önemli üniversitelerinde eğitim görüp insansız hava araçları üzerine yüksek lisans yapmasına rağmen babası makine imalatı konusunda üretim yapan bir fabrika sahibi olmayıp imkan sunmasa, ya da birkaç başarısız denemeden sonra “evlat yeter artık batıracak mısın sen bizi” dese, en iyi ihtimalle olağanüstü başarısını bir Amerikan firması adına sağlamış olacaktı.
Peki ama biz yeteneklerimizi niçin
değerlendiremiyoruz...
Eğitim sektöründe danışmanlık yaparken, olağanüstü işler yapabilme kapasitesine sahip, sınavlarda dereceye girme başarısı gösteren öğrencilerle çalışma şansı buldum. Hangi alanda uzmanlaşsalar o alanda çığır açabilecek yeteneklerimizin mezuniyet sonrası iyi para kazandıklarına ama ülkeye katma değer sağlamayan işlere saplanıp kaldıklarına şahit oldum...
Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Elektronik Mühendisliği mezunlarının hemen hepsinin bankacılık sektöründe çalıştıklarını ve bunun doğal sonucu olarak bankacılık sektörümüzün elektronik alt yapı anlamında dünyayla rekabet edebilen, her yıl çeşitli ödüller alan bir sektör konumuna geldiğini biliyor muydunuz!? Oysa alanlarında çığır açabilecekleri pek çok sektör olmasına rağmen başka alanlarda onlara bir yol açan olmadı...
Danışmanlık
yaparken fark ettiğim bir başka şey istek ve kapasitesi
sınırlı olan öğrencilerden ailelerinin beklentisinin çok yüksek olmasıydı.
Çocuklarının başarısı için her türlü desteği sunuyor, çocuklarının kapasite, istek ve yeteneklerini göz önünde bulundurmadan; özel dersler, parayla
temin edilebilecek ne varsa her türlü imkanı ayakları altına seriyorlardı. Nobel
ödülü parayla satılsa parası neyse verip çocuğu için satın alacak
veliler biliyorum. İşin diğer tarafıysa bigi-birikimleri, yetenekleri ve
azimleri olduğu halde imkanları yeterli olmadığı için olağanüstü işler başarma
kapasitesine sahip değerlerimizin göz göre göre harcanıyor oluşu. Bu anlayış
maalesef, aileden başlayıp devletin tepesine o kadar derinlere işlemiş ki, kendimizden olmayanın başarı merdivenlerini tırmanırken harcadığı çabayı
görmezden gelip, kendimizden olanın elini kolunu sallayarak hak etmedikleri
konumlara gelmesi için; torpil, adam kayırma adı her neyse zorlayıp
liyakatsizliğe prim veriyoruz.
Siyasi çıkarlar nedeniyle devlet kadrolarında
liyakat sisteminin dışına çıkılması, öteden beri uygulanan ve artık kanıksanan
bir durum fakat bilimsel çalışmalarıyla var olması gereken üniversitelerimizin de bu duruma feda edilmiş olması, büyük başarılar elde edecek kadroların
oluşturulmasının önündeki en büyük engel.
Ahmet Şerif İzgören’in dediği gibi bizim
ülkemizde “zeki adam derdi yok ama dürüst, güvenilir, çalışkan adam derdi var." Onların sayısı az ve ülkemizdeki sistemde en önce onlar
harcanıyor maalesef... Kendine hayrı olmayan vasıfsızlar torpil, teşvik, yolluk, harcırah peşinde koşarken ancak yurt dışına çıkabilen dahilerimiz potansiyellerini ortaya koyup başarıya ulaşma imkanına sahip oluyor...
Yorumlar
Yorum Gönder