Sultan Abdülhamit’in doktoru İbrahim Paşa’nın I. Dünya Harbi
yıllarında kaleme aldığı (1914-1915 yıllarını kapsayan) günlüğü, İSTANBUL’DA
SAVAŞ GÜNLERİ adıyla, kitap halinde yayınlandı. Kitabı yayına hazırlayan “İ.
Bahtiyar İstekli” günlüğün kime ait olduğunun tespiti için ilginç bir yöntem
kullanmış...
Bahtiyar bey kitabın önsözünde “İbrahim Paşa İttihat Hükümeti icraatlarına ve Alman ittifakına son derece karşıdır. Bu konularda oldukça ağır bir dil kullanmaktadır. Bence bu durum, günlüğe ayrı bir önem kazandırmaktadır. Çünkü o dönem muhaliflerinin görüş ve düşüncelerini veren kaynaklar oldukça sınırlıdır” şeklinde not düşmüş.
Günlüğün yazıldığı günlerde, yazılanların bir yerlerde yayınlanmış
olması İbrahim Paşa için pek hayırlı sonuçlar doğurmayabilirdi. Çünkü dönemin
muktedirlerine yönelik o günler için oldukça ağır sayılabilecek eleştirileri
vardı. Mesela Osmanlı Devleti’nin Almanya ile birlikte savaşa girmesine sebep
olacak olayların cereyan etmesi üzerine 30 Ekim 1914 Cuma günü defterine şu
notu düşmüş:
“İngiltere ve Fransa ve Rusya devletlerinin Dersaadet’teki
sefirleri armalarını bugün kaldırmışlar ve gitmeye hazırlanmışlardır! Demek ki
üç büyük devlet bize harp ilan ediyor! Ben şimdiye kadar böyle bir şeye ihtimal
vermiyor idim. Küçük bir mülahaza ile hatta çocuk aklıyla tefekkür edilse
anlaşılır ki Devleti Aliyye’nin böyle bir hale teşebbüsü veya sebep vermesi bir
nevi intihardır! İşte artık Devlet Aliyye’nin ölüm çanları çalınıyor! Eyvah ki
altı yüz senelik bir muazzam devleti acemi eller altı senede yokluğa sürükledi!
Çocuklarımız bize lanet okuyacaktır.”
İbrahim Paşa’nın “bu savaşın Devlet-i Aliyye’nin sonunu
getireceği” öngörüsü doğru çıkmakla beraber Allah’ın bir lütfu, Çanakkale’de
yazılan destanın bir sonucu olarak, İngiliz ve Fransızlar boğazları aşıp
İstanbul’u işgal edememiş ama nihayetinde Almanya yenildiği için bizde yenik
sayılmış, düşman gemileri savaş döneminde geçemediği boğazları aşıp İstanbul’a
demirlemişti.
II. Dünya savaşına katılmamanın avantajını yaşamış bir ülke
olarak, I. Dünya savaşına da katılmamış olsak acaba her şey çok farklı olur muydu diye hep düşünmüşümdür... İbrahim Paşa
günlüğünde işte bu ihtimali vurguluyor hatta bunun dışında bir ihtimali bir nevi
intihar olarak görüyor. Bugünden geriye baktığımızda haksız da sayılmaz sanki...
Bahtiyar beyin kitapta belirttiği bir husus bence de önem
arz ediyor: “Günlük ve hatıratlar tarihe kaynaklık etme bakımından oldukça mühim
özellikler taşırlar. Burada günü gününe yazılan günlüklerle sonradan yazılmış
hatıratları birbirinden ayırmak gerekir.
Sonradan yazılmış olan hatıratlar olayların neticesine göre kişinin
anlatımında da muhtemel değişikliğe uğrama potansiyeline sahiptir. Günlükler
ise o günün duygu, düşünce ve anlayışını aktarmada daha güvenilirdir.“
Avusturya, Sırbistan’a saldırmadan yani I. Dünya savaşının
başlamasından iki gün önce, İbrahim Paşa’nın defterine aşağıdaki satırları
yazdığını görüyoruz:
“26 Temmuz 1914, Pazar
Bütün alem Avusturya-Sırp ihtilafları neticesinde umumi bir
muharebe tehlikesine maruz bulunmaktadır.
Hakikat, Avusturya Sırbistan aleyhine harbe başlar ve Sırp’ı
ezdirmemek için Rusya kendini zapt edemeyip Avusturya üzerine atılırsa Fransa
ve İngiltere’nin de birleşerek işe karışacakları şüphesiz olduğundan umumi
muharebe yanardağlar gibi bütün cihana ateşini yayacaktır!
Alemde benzeri görülmemiş olacak olan böyle bir muharebeyi,
daha doğrusu milletler arasında çıkacak bir savaşı gelecek nesillere bir
yadigar olmak üzere akıl ve idrakimin yettiği kadar kısa ve gayet muhakemeli
olarak bu hatırata kaydetmek tasavvurunda olduğum gibi, böyle bir sırada
Devlet-i Aliyye’mizin alacağı vaziyet dahi tarafsız ve milli menfaatimiz
noktasından, vicdanımla ve son derece vatanseverlikle düşünülerek yazılacaktır.”
Savaş İbrahim Paşa’nın öngördüğü gibi bütün cihana ateşini
yaymış, bir çoğumuzun dedelerini tasviri imkansız acılarla bizden alıp geriye
yokluk ve felaket bırakmıştı.
"Vaktiyle İngilizler’den kaçan Goeben ve Breslau’ya Yavuz ve
Midilli adı verilerek Sivastopol’un bombalanması sonucu girdiğimiz I. Dünya
Savaşı gibi” şimdi de dünyadaki günümüz güçler dengesinde, Avrupa Birliği
idealinden vazgeçip Rusya-Çin eksenine kaymamızın bir nevi intihar olduğunu
düşünen benim gibi bazıları, S400’leri almamızın adı konulmamış bir savaşta
yine yanlış tarafı seçmek anlamına geldiğini düşünüyor. Umarım I. Dünya
savaşına girmemize yol açan oldu bitti gibi, sonradan öğreneceğimiz bir oldu
bittiyle karşılaşmayız...
Gerekirse yedi düvelle de mücadele ederiz. Yapmadığımız iş değil de, işin nihayetinde Almanlar yenildiği için biz de yenik sayılıyoruz ya, o kötü...
Bugün görüşlerimizi açık açık paylaşabiliyorsak bunu biraz
da 31 Mart ve 23 Haziran seçim sonuçlarına borçluyuz. Seçim sonuçları farklı
olsaydı, İbrahim Paşa gibi, görüşlerimizi ancak günlüklerimize yazardık
muhtemelen. Nitekim benim gibi, kimi konularda görüşlerini hala açık açık
yazmaktan kaçınan başkaları da bazı şeyleri yine günlüklerine yazıyor olabilir.
Tarih yine kimin haklı olduğunu ortaya koyacaktır. Umarım bu sefer millet ve
memleketimiz için hayırlı olan olur...
Ne yaparsak neyle karşılaşacağımızı öngörmek için tarihe
bakmak gerekir. Savaş günlerinde ki İstanbul'u ve savaşı anlatan kitabı okumanızı öneririm...
Yorumlar
Yorum Gönder