"Adnan Menderes Vatan caddesini yaptırdığında, cadde o kadar geniş olmuşki, görenler ‘ne gerek vardı buna, uçak mı indireceksin’ diye kızmışlar ama şimdi o bile yetmiyor, ne kadar ileri görüşlüymüş aslında” diye anlatılır...
Bakış açısı hatası: Oysa Adnan Menderes “ileride buralarda çok trafik olacak, onun için şimdiden genişçe bir yol yapalım da ilerde insanlar sıkıntı çekmesin” şeklinde doğru bir düşünceye sahip olduğu için değil, yapılan geniş yolların ulaşabildiği yerlere, taşıma ve ulaşım kolaylığı açısından, ticaret merkezi vb. yerlerin yoğunlaşması nedeniyle oluştu bugün yaşadığımız trafik…
Maalesef İstanbul plansız yapılaşmanın ızdırabını en yoğun şekilde yaşayan bir şehir...
Dünyanın en planlı, en yaşanabilir, en değerli şehri (tarihi ona öyle bir yer olmayı bir avantaj olarak sunuyor) olabilirdi aslında…
Sur içinde trafik oluşmasına müsaade edilmeyebilir; surları ve tarihi eserleri yıkıp yol açmak yerine, yollar ve ticaret merkezleri planlı bir şekilde sur dışına yayılarak trafik oluşması önlenebilirdi!
Sur içindeki tarihi eserler özenle korunmuş olsa, Yenikapı ve benzeri yerlerdeki hala saklı olan tarihi eserleri seneler önce gün yüzüne çıkarılıp çıktığı yer müze haline getirilmiş olsa, sur içinde sadece tramvay hattına müsaade edilip, motorlu taşıt girmesine izin verilmemiş olsa, sur içi tarihi kıymeti olmayan her türlü yapıdan arındırılsaydı; sınırlı sayıdaki ek binaya doğal yapıyı bozmayacak mimari kıymeti olan binalar olması şartıyla ve sadece eğitim ve turizm faaliyeti amacıyla kullanılması kaydıyla onay verilseydi; sur içi dünyanın en kıymetli bölgesi olabilirdi!..
Şehrin dışına yapılan yolların etrafı yaşam alanı, eğitim merkezi, iş merkezi, sanayi bölgesi, tarım alanı, park ve orman olarak, doğal yapıyı bozmadan, birbirini destekleyecek alanlar olarak planlanabilirdi!
Çevre kirliliğine yol açan üretim faaliyetlerine izin verilmese, İstanbul’un dereleri bugün bile akıyor olabilirdi!
Gecekondulaşmaya müsaade edilmeyip, planlı ve ucuz sosyal konut imkanı sağlanmış olsaydı, hem insanlar gecekondu yapmaya harcayacakları paraya planlı konut satın alabilirdi, hem de İstanbul'un kıymetli arazileri talan edilmemiş olurdu!..
Ülkemizde maalesef, kanunlara uygun iş yapmanın maliyeti hep yüksek oldu. Devlet bugün hala, işini kanuni yoldan yapana daha büyük maliyetler çıkarırken, kaçak ve illegal yollara meyledenlerin maliyeti hep daha az oluyor. Oysa yapılması gereken; kanunsuz iş yapanın çok büyük maliyetlerle yüzleşmesi, işini legal yollarla yapanların maliyetlerinin düşürülmesiydi… Bugün belki geçmişe oranla daha az illegal yöntemlere başvuruluyor ama sorun şu ki legal yoldan iş yapmanın maliyeti gün geçtikçe katlanıyor…
İstanbul o zamanlar boş ve münbit bir alan olduğundan, metro yerine düşük maliyetli hafif metro hatları İstanbul’un planlanan alanlarına rahatlıkla ulaştırılabilir, İstanbulluya düşük ücret ve yüksek kaliteli ulaşım imkanı sunulabilirdi!
Maliyet ve konfor açısından kıyaslandığında hususi araç kullanımı düşük kalır, böylelikle trafik sorunu ortaya çıkmazdı!
İstanbul iç içe geçmiş yerleşim, tarım, sanayi, orman, turizm, eğitim ve sosyal alanlar olarak planlandığından; yerleşim yerleri arasında çok büyük değer farkları oluşmaz, insanlar nefes almak için yakınlarındaki orman ya da park alanına, eğitim için yakınlarındaki bir okula, çalışmak için yakınlarındaki bir sanayi ya da iş merkezine gidebilir, tarım ürünleri yakınlarda bir yerde üretildiğinden taşıma ve ulaşım maliyeti minimuma indirgenmiş olurdu...
Bu planlı yapılaşma tüm ülkeye uygulanabilir, şehirler arası ulaşım ve taşımacılık yoğunluklu olarak trenle yapılabilirdi.
Raylı sistemlerde teknolojik gelişime büyük önem verilebilir, hızlı ve güvenli ulaşım sağlanabilirdi!
İstanbul Ankara arası yaklaşık 450 km! Trenle iki saatte gidebilse kim başka bir ulaşım seçeneği arar ki? Ya da İstanbul Kars arası 1450 km yolu 7-8 saatte gidebilse...
Kaynaklarımızı doğru kullanabilseydik, aynı emek ve kaynak sarfiyatıyla çok daha iyi ve sürdürülebilir bir hayat standardı yakalayabilirdik!
Bunu gerçekleştirebilmek için; bir yatırım yaparken yapılan işin maliyetine, harcanan emek ve kaynak sarfiyatına ve yapılan işin yarattığı faydaya bakmamız yeterli ama maalesef bizim yöneticilerimiz geçmişten bu yana işin hep "rant" tarafına bakıyor…
Biz krediden teknolojiye hep dışa bağımlı modelleri seçtiğimiz için maliyetler yüksek oluyor! Oysaki kendi ürettiğimiz teknolojinin ve imalatın bize maliyeti az, karı çok olur. İhraç bile edebiliriz...
Geçmişte yanlış atılan temel, yakın geçmişte
bir taşla iki kuş vurularak düzeltilebilirdi aslında...
Deprem beklentisi nedeniyle artık bir ihtiyaç halini almış olan kentsel dönüşüm ve konut ihtiyacı birlikte ele alınarak, şehirler yeniden planlanabilir; yol, otopark, sosyal alan vb. sorunlar kendiliğinden çözüldüğü gibi, dayanıksız ve çarpık yapılaşma sorunundan da kurtulmuş olurduk...
Yakın geçmişte ineklerin otladığı mera ve tarım alanları; yüksek katlı ve ranta dayalı imara açılmak yerine; eski yerleşim bölgeleri kentsel dönüşüm kapsamında yüksek katlı imara açılarak, ne devlete ne de millete yük olmadan karşılanabilirdi bu maliyet!..
Mülk sahiplerine minimum maliyet yaratılarak evleri, yolları, park ve sosyal alanları, okulları yenilenmiş yeni yaşam merkezleri eski yerlerinde inşa edilebilirdi…
Ülkenin kaynakları, verimsiz ve rant hesabına dayalı kullanılmak yerine, millet menfaatleri doğrultusunda verimli şekilde kullanılmış olsa çok daha az maliyetle çok daha büyük işler başarılabilirdi!..
Çözüm çok kolay ve elimizde olduğu halde yarının müreffeh hayatı bugünün rantına feda ediliyor!
Bize günübirlik düşünmeyen, rant peşinde koşmayan, ileriyi gören, milleti için fedakarlık yapabilen yöneticiler lazım!..
Yorumlar
Yorum Gönder